
Diyanet İşleri Başkanlığı makamında oturan bir kişinin önceliği ne olmalıdır? Beyler, “Enerji Bakanı olarak görev yapan kişinin önceliği ne olmalıdır” diye sormuyorum. “Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapan kişinin önceliği ne olmalıdır” diye soruyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı görevini icra eden bir kişinin önceliği ne olmalıdır? “Diyanet İşleri Başkanının önceliği ne olmalıdır” diye soruyorum.
Beyler, Petrol İşleri genel Müdürünün önceliği ne olmalıdır diye sormuyorum. Beyler Kömür İşletmeleri Genel Müdürünün önceliği ne olmalıdır diye sormuyorum. “Diyanet İşleri Başkanlığı görevini deruhte eden bir kişinin önceliği ne olmalıdır?” diye soruyorum.
Beyler, “Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü makamında oturan kişinin önceliği, ne olmalıdır” diye sormuyorum. “Diyanet İşleri Başkanlığı makamında oturan kişinin önceliği ne olmalıdır?” diye soruyorum.
Evet, Diyanet İşleri Başkanının önceliği ne olmalıdır? Bu hassas soruyu soruyorum.
Ve bu sorumu şu iki bakış açısıyla cevaplamak mümkündür.
Birinci bakış açısı: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, Diyanet İşleri Başkanının, Enerji Bakanı, Petrol İşleri genel Müdürü, Kömür İşletmeleri Genel Müdürü, Tapu ve Kadastro Genel Müdüründen hiçbir farkı yoktur. Onlar gibi bir Devlet memuru, onlar gibi bir kamu görevlisidir. Anayasa’da hangi görevler ona tevdii edilmiş ise o görevleri öncelikle yapmak zorundadır.
Diyanet İşleri Başkanının önceliği ne olmalıdır, sorusunun bu duruma göre, yani bu bakış açısına göre önceliği bellidir.
Anayasanın 136. maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığına şöyle bir rol biçilmiş. “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir”
Devlet Teşkilatını belirleyen 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 37. maddesine göre Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Devlet Denetleme Kurulu, İletişim Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı, Savunma Sanayi Başkanlığı vb kurumlar gibi doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kurumdur.
Bu iki esaslı düzenlemenin yanında bir de 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun var. Ve bu Kanunun ilk maddesi görev başlıklıdır. O görev şöyle belirlenmiştir: “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.”
İkinci bakış açısı: Diyanet İşleri Başkanının çok çok önemli bir görev yaptığı bilincinde hareket ederek, (evet, malumdur ki, Anayasa, kanun ve diğer hukuki düzenlemeler olsa da) Din işi, uhrevi, Ahiret, Dünya’da huzur ve kurtuluş, toplumun geleceği, gençlerimizin umut ve istikbali, konunun önem ve ciddiyeti ile hareket ederek, Diyanet İşleri Başkanını ve hatta bütün görevlilerini, Başkan’dan İmam’a kadar her safhada görevli tüm Diyanet görevlilerini farklı statüde görmektir.
Burada şunu da belirteyim. Esasında Diyanet İşleri Başkanı ya da bir camideki görevli İmam, hepsi de aynı çizgide düşünülmeli ve “çok çok önemli bir görev yaptıkları, her ne kadar bir Devlet görevlisi ve kamu görevlisi olsalar da, elbette Devletin diğer kurumlarındaki (mesela Osman Bakanlığındaki, mesela Kültür Bakanlığındaki, mesela İller Bankasındaki, mesela AFAD İşleri kurumundaki) kamu görevlilerinden çok farklı özellik ve daha başka öncelik içerisinde görev yapmaları gerektiği bilincinde hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Elbette, yasalara herkes bağlı olacak, ancak, Anayasa’daki laiklik ilkesi de elastikidir. Bunu da herkes bilsin. Bazılarına göre, bu Ülkede kamu görevlilerinin “Allah demeleri” bile laikliğe aykırıdır. Bazılarına göre Diyanet İşleri Başkanının ve imamların insanları İslam’a çağırmaları, imana çağırmaları ve kötü yoldan uzak durun ve kötülük işlemeyin, dine muhalif giysi giymeyin” demeleri, dahi laikliğe aykırıdır. Bazılarına göre (ve benim görüşüme göre) Diyanet İşleri Başkanının ve imamların, İslam için, Allah rızası ve samimiyet ile ihlas doğrultusunda yaptıkları her iş doğrudur ve laikliğe de aykırı değildir. Laiklik bir Müslümanın dinini ve imanını, bir bütün halde ve olduğu gibi bir başkasına tebliğ etmesine engel oluyorsa, o zaten laiklik değil, başka bir şeydir.
Bu noktaları böyle açıkladıktan sonra gelelim. Diyanet İşleri Başkanının önceliği ne olmalıdır sorusunun cevabına.
Önce Hud Suresindeki 5 ayeti mealen belirtiyorum.
"Onlar, yeryüzünde Allah’ın hüküm ve iradesini uygulamasına asla engel olamazlar. Allah’tan başka, kendilerini azaptan kurtarabilecek bir dostları da yoktur. Ahirette ise azapları katlanarak artacaktır. Çünkü onlar ne kendilerine okunan ayetleri işitiyorlardı, ne de o ayetlerin işaret ettiği gerçekleri basiret gözleriyle görebiliyorlardı. İşte kendilerini helâke sürükleyip ziyana uğratanlar bunlardır. İlâh diye uydurdukları şeyler de kendilerini yüzüstü bırakıp görünmez oluverdi! Hiç şüphesiz, ahirette en çok zarara uğrayacak olanlar da kesinlikle bunlardır. İman edip salih amel işleyenler ve derin bir tevazu ve huşûyla Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, onlar cennetin yâranı ve yoldaşlarıdırlar. Hem orada ebedî kalacaklardır. Bu iki zümre insanın misali, görmeyen ve duymayan biriyle gören ve duyan kişiye benzer. Hiç bunlar birbirine eşit olabilir mi? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?" (Hud Suresi, 20-24)
Bu 5 ayetten çıkardığım şu: "Toplum ne der?" hesabında olanlar ve asla, "Allah ne der" diye bir kaygı taşımayanlar en büyük hoca, şeyh ve hatta Diyanet İşleri Başkanı da olsa boştur. "Toplum ne der?" hesabında olmayıp ancak "Allah ne der" düşüncesine sahip herkes bilgisi az olsa ve ilim sahibi olmasa da hoştur.
Burada şunu söylemek istiyorum. Bir Diyanet İşleri Başkanının önceliği “Allah ne der” sorusunu tefekkür olmalı ve “toplum ne der” kaygısında olmamasıdır.
Bir de şu ayet-i kerime’yi de önceliğine alması gerekir bir Diyanet İşleri Başkanı’nın.
“ فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ” (Fe eyne tezhebûn(tezhebûne). ( Hâl böyle iken ) Nereye gidiyorsunuz? Tekvir Suresi, 26)
Yani şunu demek istiyorum. Bu toplumun genel durumu hiç de İslamî değil. Gidişat hiç de iyi değil. Bu kötü gidişatı şu üç noktadan herkes gözlemliyor zaten.
1-Bu toplumda menfeatçilik ve maddiyatçılık almış başını gidiyor. “Menfaati olmayana insanlar selam dahi vermiyor. Selamsız bir toplum olduk.”
2-Bu toplumda komşuluklar ve içtimai münasebetler dibe vurmak üzere, herkes kabuğuna çekilmiş durumda. “Gemisini kurtaran kaptan” diye söylenen ata sözü değil, “hata sözü” herkesin ilkesi olmuş, “altta kalanın canı çıksın” vaziyetleri toplumda dalga dalga büyüyor.
3-Bu toplumun “%99’u Müslüman” diyoruz da, bunun gerçek olmadığını herkes biliyor. Deizm, ateizm ve benzeri izm’ler ahtapotun kolları gibi bu toplumu sarmış durumda.
İşte bu sorunların üzerine gidilmesi de bir Diyanet İşleri Başkanının önceliği olmalıdır.
Vesselam.
Not: 8 yıllık Diyanet İşleri Başkanlığı görev süresini tamamlayan Sayın Ali Erbaş Hocamıza ve yeni göreve başlayan Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Safi Arpaguş Hocamıza sağlık, esenlik ve başarılar diliyorum. Haydi hayırlısı!
Ahmet SANDAL