DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
Ahmet SandalTÜM YAZILARI

OSMANLI’NIN SONUNU OSMANLI ORDUSU MU GETİRDİ?

Yayınlanma Tarihi :
OSMANLI’NIN SONUNU OSMANLI ORDUSU MU GETİRDİ?

Osmanlı Devleti 1700’lü yılların ikinci yarısından sonra özellikle Rusya karşısındaki savaşlarda peş peşe mağlubiyet yaşamıştır. Hatta mağlubiyetten de öte hezimet yaşamıştır. 21 Temmuz 1774 yılında Osmanlı ve Ruslar arasında imzalanan Küçük kaynarca antlaşmasıyla, Kırım'ın kaybedilmesi ile ilk defa halkı Türk ve Müslüman olan bir bölge kaybedildi ve ilk defa Ruslar Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale etme hakkına sahip oldular. İlk kez savaş tazminatı ödendi. Osmanlı Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Yüzyılın en ağır antlaşmasını imzalamıştır.

 

Osmanlı’nın ağır antlaşmaları bunlarla bitmiyor. Ziştovi ve Yaş Antlaşmaları da tam bir felakettir. İşte şu üç savaş ve şu üç antlaşma bizim sonumuzun (yani Osmanlı’nın sonunun) başlangıcıdır

 

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı (Ruslar kazandı. Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı.)

1787-1791 Osmanlı-Avusturya Savaşı (Avusturya kazandı. Ziştovi Antlaşması imzalandı.)

1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı (Ruslar kazandı. Yaş Antlaşması imzalandı.)

 

Bu üç savaş ve bu üç antlaşma birer hezimettir ve bu hezimet şu gerçeği ortaya çıkarmıştır. Osmanlı askeri düzeni 18. yüzyıldan itibaren bozuktur.  Bu bozukluklar düzeltilmeden herhangi bir şey yapılamayacağı anlaşıldığından askeri sistemde yenlikler akla gelmiştir. İlk yenilik Nizam-ı Cedid adıyla yürürlüğe konmuştur. 3. Selim'in 1774 Kaynarca, 1791 Ziştovi ve 1792 Yaş Antlaşmalarıyla Avusturya ve Rusya ile harbe son verdikten sonra, Devleti düştüğü zorluktan kurtarmak için yapmayı kararlaştırdığı harekat Nizam-ı Cedid anlamıyla anılır. Bu kadar peş peşe gelen askeri yenilgilerden sonra Osmanlı’da ordunun yenilenmesi fikri gündeme geldi ve Osmanlı Devleti’ndeki orduyu ilk yenileme hareketinin adı Nizam-ı Cedid’dir. Yıl:1792.

 

Yeni bir nizam vermek anlamındaki Nizam-ı Cedid, Sultan 3. Selim'in başlattığı bir harekettir.  Nizam-ı Cedid, başta ordu olmak üzere her alanda devrin bürokrat ve aydınlarının layihalarını da dikkate alınarak başlatılan bir ıslahat projesidir. Nizâm-ı Cedit çerçevesinde askerî teknik eğitim, ordunun Avrupaî anlayışla yeniden yapılandırılması ve yeni eğitim verilmesi için oluşturulan veya var olanları yeni anlayışa göre güncellemeyi hedefliyordu.

 

Nizam-ı Cedid hareketi başarısızlıkla sonuçlandı. Eski ordu (Yeniçeriler) içindeki güçlü ve örgütlü kesimleri yeni orduya (Nizam-ı Cedid’e) karşı direndiler ve direnç o kadar şiddetli oldu ki, Padişah 3. Selim sırf yenilik yaptığı için öldürüldü. Nizam-ı Cedid Ordusu 1807 yılında dağıtıldı. Nizam-ı Cedid Ordusu da zaten işe yaramadı ve 1806 yılındaki Osmanlı ve Rus Savaşını da Rusya kazandı.

 

Ardından Vaka-yı Hayriye adıyla anılan bir olay 1826 yılında gerçekleştirildi. Vaka-yı Hayriye (Hayırlı Olay), 16 Haziran 1826 tarihinde, İstanbul'da Osmanlı Padişahı II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağının topa tutularak yok edilmesi ve sağ kalanların ise 16-17 Haziran'da idam edilmesi ile sonuçlanan olaylara verilen isimdir.

 

Yeniçeri Ordusu da kapatıldı ve yeni bir ordu kuruldu.  O ordunun adı Asakir-i Mansure-i Muhammediye’dir. Yeni ordu kuruldu ve ismi mübarek bir isimdi. Ancak o ordu da 1829 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşını kaybetti.

 

1829’dan sonra da peş peşe askeri yenilgiler sözkonusudur.

 

1831-1833. I. Osmanlı-Mısır Savaşı (Mısır’ın zaferi ile sonuçlandı.)

1853-1856. Kırım Savaşı (Ruslar kazandı.)

  1. Karadağ Savaşı (Karadağ kazandı.)

1877-1878. (Osmanlı-Rus Savaşı (Ruslar kazandı)

  1. Avusturya-Macaristan'ın Bosna-Hersek'i İşgali

1911-1912. Trablusgarp Savaşı (İtalya kazandı.)

1912-1913. Balkan savaşları (Balkan Birliği (Sırbistan Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ) kazandı)

1914-1918. 1. Dünya Savaşı (İtilaf Devletleri (Fransa, İngiltere vb gibi Ülkeler) kazandı.)

 

Görüldüğü üzere vaka-yı Hayriye dedikleri Yeniçeri Ocağının kapatılmasından ve yeni ordunun kurulmasından sonra Osmanlı nerdeyse hiçbir savaşı kazanamamıştır. Bu nasıl bir ordu ve bu nasıl orduda yenilenmedir ki, Osmanlı girdiği her savaşı kaybetmiştir. Bir zamanlar senin eyaletin ya da eyalet kadar dahi değer taşımayan yerler (Karadağ, Romanya, Mısır vb gibi yerler) karşısında yenilgiye uğruyorsun. Hani senin anlı-şanlı fütuhat gücün ve nerede senin 3 kıta ve 7 denizdeki hükümranlığın!

 

Çok düşündürücü ve hüzün verici bir durum bu. Şimdi bu tarihsel gelişmelerden sonra gelelim “Osmanlı Ordusu mu Osmanlı Devleti’nin sonunu getirdi” sorusundaki kastımızın ne olduğunadır.

 

Elbette şunu kastetmiyoruz. “Osmanlı’nın özellikle 1826’dan yani Vaka-yı Hayriye dedikleri olaydan sonra iş başına getirtilen Osmanlı Ordusu’ndaki en üst subayla paşalar haindi” demek istemiyoruz. Böyle bir şey aklımıza gelmez.

 

Ancak şu bir gerçektir ki, “Osmanlı Devleti’nin bekası, Osmanlı’daki bazı paşaların çok da umurunda değildi.”

 

Osmanlı ordusunda ve sadaret makamında özellikle 1826’dan sonra ruhsuz ve fütuhat anlayışından fersah fersah uzak, “havalı-cıvalı paşalar, burnundan kıl aldırmayan subaylar, masonik oluşumlar, sırtını ya İngiltere, ya Fransa ya da Rusya’ya dayamış bir çok paşalar” birer gerçektir. İşte bu adamlardan meydana gelmiş bir ordu ya da sadaret (başbakanlık, vezirlik) Ülkeyi kurtaramaz ve gerçekten de kurtaramadı.

 

“Osmanlı Devleti’nin sonunu Osmanlı Ordusu mu getirdi?” İlginç bir soru. Düşündürücü bir soru.  Bu sorunun karşılığı olarak İnsan, Kitap ve Toplum isimli kitabımın 143. sayfasındaki şu bölümü dikkatlerinize sunuyorum: “Osmanlı’yı çöküşe götüren tüm paşalar sorgulanmalıdır. Ve o sorgulamada hepsinin mason ve siyonist oldukları açığa çıkacaktır. O mason paşa ve sadrazamların derdi Ülkeyi mamur ve gelişmiş bir hale getirmek değildi. Onların derdi Osmanlı’yı yıkmak idi. Bunu inkâr da etmiyorlar, itiraf ediyorlar. Osmanlı’nın son dönemlerinde Hüseyin Avni gibi mason olan bir başka mason paşa daha var: Fuat Paşa denilen o sadrazam ki, bir hain de odur. Bir gün diplomatlar toplantısında Avrupa devletlerinin kuvvet ve kudretinden bahis açıldı. Herkes bir şey söylerken Fuat Paşa denilen o adam konuşulanlara şöyle itiraz etti: “Hayır efendiler! En kuvvetli devlet Osmanlı Devleti'dir. Zira siz dışarıdan, biz içeriden nicedir yıkmaya çalışıyoruz da yine de muvaffak olamıyoruz!”

 

İyi dinleyin ve bakın, adam Osmanlı’nın sadrazamı yani Başbakanı, diyor ki, “biz Osmanlı’yı içeriden yıkmaya çalışıyoruz.” Yine dikkat edin “dışarıdan da, yani o zamanki güçlü iki Devlet olan İngiltere ve Fransa’dan da Osmanlı’yı yıkmak için destek alıyoruz” diye onu da itiraf ediyor.”

Yazımızın başındaki sorunun cevabı olarak sanırım bu son iki paragraf yeterince açıklayıcıdır.

Ancak şurası bir gerçektir ki, Osmanlı Devleti, 1800’li yılların başından hatta 1700’li yılların sonlarından itibaren bir kısır döngüye girdi. O kısır döngü şöyle gelişti: “Osmanlı Devleti o yıllardaki üç büyük süper güç, İngiltere, Fransa ve Rusya karşısında savaş kaybettikçe orduyu yeniledi, orduyu yeniledikçe (ve hatta kökten değiştirdikçe) savaş kaybetti. Çünkü yeni ordunun, karşılarındaki eski Devletlere (Fransa, İngiltere ve Rusya’ya) ve hazırlıklı olan o büyük güçlere karşı duracak pek hazırlığı yoktu.”

 

Osmanlı, ordusunu yeniledikçe ve (hatta kökten değiştirdikçe) yenildi ve en sonunda kendi sonunu getirdi. Osmanlı’nın düştüğü o durum bir girdaptı. Osmanlı’nın düştüğü o durum bir kısır döngüydü. Osmanlı Devleti o girdaptan, kısır döngüden çıkamadı. Maalesef.

 

Ahmet Sandal